FutbolArena'dan Alp Ulagay, Bursaspor'un eski oyuncularından Anton Ferdinand ile röportaj gerçekleştirdi.
Haber Giriş Tarihi: 10.02.2021 19:58
Haber Güncellenme Tarihi: 10.02.2021 19:58
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.bursasporum.com
Anton Ferdinand,2013'te önce Bursaspor'a kiralık gelmiş ve kısa bir süre forma giymiş, sonra da bir Antalyaspor macerası yaşamıştı. İki yıl önce futbolu bırakan 35 yaşındaki Ferdinand son dönemde ise İngiltere'de BBC kanalı için çektiği ve maruz kaldığı ırkçılığı anlattığı belgeselle gündemde. Onunla hem Bursa'yı ve Türk kültürünü hem de futboldaki ırkçılığı konuştuk.
Birkaç hafta önce İngiltere'de BBC One kanalında yayınlanan ‘Anton Ferdinand Football, Racism and Me' (Anton Ferdinand: Futbol, Irkçılık ve Ben) belgeseli ülkede çok konuşuldu. İngiliz futbolcu Anton Ferdinand'ın 2011'de İngiltere Milli Takımı kaptanı John Terry tarafından ırkçı istismara uğraması sonrasındaki soruşturma, dava süreci ve bunun yarattığı ruhsal, sorunları anlatan son derece duygusal bir belgeseldi bu. Bunun üzerine ben de belgeseli izledim ve Anton'la röportaj yapmak üzerine iletişimcisi Jake Mallen'a başvurdum. Kısa bir süre sonra randevuyu kopardım ve alıştığımız üzere dijital yöntemlerle Anton'un karşısına geçtim. Karşımda, Türkiye'de futbol oynamakla kalmamış aynı zamanda Türk kültürüne son derece aşina sempatik bir eski futbolcu buldum. Zaten belgeselin yanı sıra Bursaspor ve ‘inanılmaz' taraftarlarını, Bursa esnafının cömertliğini de anlattı.
Anton yaklaşık iki yıl önce futbolu bıraktı. Şimdilerde ırkçılıkla mücadele için genç futbolcularla buluşuyor, onlara deneyimlerini aktarıyor. Bir yandan da ailesiyle meşgul. Vaktinin önemli bölümünü onlara harcıyor. Şimdi yedi yaşındaki oğlu futbol oynuyor. “Artık oğlumun zamanı” diyor…
BEŞİKTAŞ'I 3-0 YENDİK, ÇARŞI'DA HİÇ PARA ÖDEMEDİM
Türkiye'deki döneminizden de bahsedebilir miyiz? Neden aniden Bursaspor'a kiralık gittiniz? - Gitmem gerekiyordu. Çünkü İngiltere'deki hiçbir kulüp beni istemiyordu. Nedenini bilmiyorum Böyle dedim çünkü beni istememelerinin asıl sebebi o olaydı. Chelsea'ye karşı her oynadığımızda, kulübüm ırkçılık hakkında konuşmak zorunda kalacaktı. Kulüpler bu konu hakkında konuşmak istemiyordu. Ama bunun yerine, “Anton iyi biri değil, Anton şöyle biri” diyerek beni almayı reddettiler. Tam o sırada işlerime bakan kuzenime, Türkiye'deki bir temsilciden Bursaspor'a transfer hakkında telefon geldi. Bursaspor'u inceledim, kulübün tarihine baktım. “Tamam, gidelim” dedim. Oraya ilk gittiğimde, bana göre bir yer olduğunu hemen anladım. Şu an başkan olan Erkan Kamat o zaman sportif direktördü. Beni istedi ve Bursa'ya getirdi. Harika biriydi. Zaten hâlâ konuşuyorum onunla.
Gerçekten mi? - Evet, Erkan ile gerçekten güzel bir dostluğumuz var. Ben oradayken Başkan İbrahim Yazıcı'ydı. Harika bir adamdı. İbrahim ve Erkan Bursaspor'a gelmemin iki sebebidir. Onlara pek çok Türk ile büyüdüğümü ve Türk kültürünü hemen anladığımı anlattım. Bunun üzerine İbrahim ve Erkan, “Tamam, senin İngilizce adın Anton. Türkçe ismin de Ahmet olsun” dedi. Erkan bana hâlâ Ahmet diyor.
Doğu Londra'da, Peckham'da büyürken çevrenizde Türkler var mıydı? - Evet, büyürken en yakın arkadaşım Osman, bir Türk'tü. Onun evinde hep dolma, lahmacun yiyordum.
Hepsini biliyorsunuz? - O kültürü öğrendim. Bazı küçük şeyler vardır, bilirsiniz, Mesela İngiltere'de kaba bulduğumuz bazı şeyler Türkçe'de kaba değildir. Mesela bir restorana giderdik. Garson tercümanıma sorardı, “İçecek bir şey ister misiniz?” Tercüman “Hayır, teşekkür ederim” derdi. Siz Türkler, “Cık” yaparsınız. Bu hayır demektir. Ama İngiltere'de bunu yaparsanız kabalıktır. Ama ben Türkçeyi anladığım için, Türklerin nasıl olduğunu bildiğim için kaba bulmam. Çünkü onlarla büyüdüm. Bana göre normal buydu.
Beşiktaş'a karşı 3-0'lık o meşhur maçta oynadınız. O maça dair neler hatırlıyorsunuz? - Öncelikle bunun büyük bir maç olduğunu biliyordum çünkü Tuncay (Şanlı) bana sürekli “Anton, bu maç çok önemli. Bu maç gerçekten çok önemli” deyip duruyordu. Ben de “tamam, ben de bir sürü büyük maçta oynadım, birçok derbide oynadım. Newcastle-Sunderland'da oynadım, West Ham-Chelsea, West Ham-Tottenham'da oynadım” diyordum. Bunun üzerine dedi ki “Anton, hayır, hayır, hayır. Burası Türkiye. Bu maç çok önemli” dedi. Sonra bana iki yıl önceki maçta iki taraftarın öldürüldüğünü anlattı.
Maça giderken neler yaşandı? - Vay be dedim. Ayrıca bu maçta Serdar Aziz'in yerine oynayacaktım. Bilirsiniz, Serdar Bursaspor'un altın çocuğuydu, kulübün gözbebeğiydi ve onun yerini alıyordum. Bu yüzden de baskı altına da girdim. “Vay canına! İyi oynamalıyım. Çünkü eğer oynamazsam canıma okurlar” dedim. Kapıya geldik maç günü. Antrenman sahasından ayrılmamızı bekleyen belki bin taraftar vardı. Sonra stada vardık. Birden otobüs durdu ve Bursaspor taraftarları slogan atarak etrafımızı sardı. Tercümana “Ne diyorlar?” dedim ve “Anton, bilmek istemezsin” dedi. “Bana ne dediklerini söyle!” diye üsteledim. “Anton, eminim bilmek istemezsin” dedi. “Bana ne dediklerini söyle lütfen” dedim. “Bu maçı almazsanız buradan çıkış yok” diyorlarmış meğer. Vay canına dedim!
Geçmenize nasıl izin verdiler? - Kaptanı görene kadar izin vermediler. Sonra kaptan Ömer'i gördüler. Ömer ön tarafa gelip taraftarlara merhaba deyince stada girmemize izin verdiler. Otobüsün etrafında 5-10 bin kişi varmış gibi düşündüm. Stada vardığımda soyunma odasına girdim. Eşyalarımı bıraktım. Olanlardan sonra zihnimi temizlemek, odaklanmak için sahaya çıkmak istedim. Çıktım ve stat tamamen doluydu! Ama “Bu nasıl olur?” dedim, dışarıda 10 bin kişi var ama stat da dolu. Yani o insanların stada girmelerine bile imkân yoktu ve buna inanamadım. Maçı 3-0 kazandık, Türkiye'de hayatımın en güzel anıydı. İnanılmaz, inanılmaz bir zaman, inanılmaz bir maçtı.
Ben bir yerlerde okudum ama Beşiktaş karşısındaki 3-0'lık galibiyetten sonra Bursa'nın eski çarşısında neler olduğunu anlatır mısınız? - Maçın ertesi günü Bursa'da eski çarşıya gittim. Orada küçük dükkanlar var. Karım o sırada ilk oğluma hamileydi. Bir bebek mağazasına gittim ve çok yumuşak güzel bir battaniye gördüm. “Bunu oğluma almak istiyorum” dedim. Parayı ödemeye gittim. Ama kabul etmediler. “Bırakın ödeyeyim” dedim, adam “Hayır, hayır, hayır. Bursa 3-Beşiktaş 0. Al, al, al” dedi. “Hayır, ödeyeyim” diye ısrar ettim. Ama ödetmediler. O gün, çarşıda gittiğim hiçbir yerde, hiçbir şey için para ödemedim. Her şeyi bedava verdiler. “Vay canına, bu maçın ne kadar önemli olduğunu şimdi anladım” dedim.
Muhtemelen, böyle bir muameleyle karşılaştığınız tek seferdir. - Kesinlikle karşılaşmadım.
HİKMET KARAMAN AVRUPA TARZI ANTRENÖRLÜK YAPIYORDU
Türkiye'deki genel futbol nasıldı. Yani o dönemki Türkiye liginin kalitesi nasıldı? - İyiydi. Oynadığım dönemde Bursaspor sanki Premier Lig'de ilk 4'teki Arsenal'de oynamak gibiydi. Her hafta televizyondasın. Her hafta her maçı kazanmanız bekleniyor. Gerçekten ama gerçekten hoşuma gitti. Kalite iyiydi. Açıkçası Premier Lig'den daha düşük bir tempo vardı. Daha çok, yavaş oynanan, teknik bir oyunun olduğu milli maçlar gibiydi. Bir kere teknik olarak iyi olmalısın. Ama gerçekten Bursaspor'da geçirdiğim zamandan çok keyif aldım. Bir futbolcu olarak beni hep takdir eden bir kulüpte oynuyormuş gibi hissettim. Bursaspor taraftarlarının bana ‘Gladyatör' demesinden çok keyif aldım. Türkiye'deki her maçtan önce, sizi tribüne çağırdıklarında gidip alkışlamanız veya yumruk şov yapmanız gerekiyor. Bursa'da her oynadığımda, bunu dört gözle bekliyordum. Bir maçtan önce ısınmada taraftarlara yumruk yapmak için can atıyordum.
Bursa'da teknik direktör Hikmet Karaman'la aranız nasıldı? - Ben gelmeden önce Ertuğrul Sağlam'ın teknik direktör olduğunu biliyordum. Onunla çalışmayı dört gözle bekliyordum ama ben geldikten bir veya iki gün sonra ayrıldı. Sonra Hikmet Karaman geldi. Türkiye'deki birçok kişi onun çılgın olduğunu düşünüyor ama aslında çok, çok iyi bir teknik direktördür. Diğer Türk antrenörlerle kıyaslarsanız Avrupa tarzı bir antrenörlük yapar. Her şeyi analiz eder. Biz buna İngiltere'de ‘oyunun araştırmacısı' deriz, o da oyunun araştırmacısıydı. Almanya'ya gider, İngiltere'ye gider, izlemek için Fransa'ya gider. Sonra da orada izlediklerini Türkiye'ye getirir. Ben oynamaya başladıktan sonra sadece bir maç kaybettik galiba. Çok çok iyi bir ekibimiz vardı.
Galiba sadece Fenerbahçe'ye kaybettiniz… - Evet, sadece Fenerbahçe'ye kaybettik. Ama onun dışında her maçı kazandık ve Karaman sayesinde rahatlıkla kazandık. Bize verdiği bilgilerle sahada kendimizi ifade etmemize izin verdi. Harikaydı.
Sonra Antalyaspor'a üç sezon için imza attınız. Sezon başında birkaç maç oynadınız. Ondan sonra ne oldu? - Ben, bilmiyorum. Kontratımla ilgili bir şey vardı. Ondan önce, aslında Bursaspor'a imza atmam gerekiyordu. Sezon bitmeden paramı ve Bursaspor ile her şeyi zaten kabul etmiştim. Ama ben imza atmadan önce Başkan öldü. Ama İbrahim Yazıcı öldükten sonra gelen yeni Başkan önceden anlaştığımız parayı ödemek istemedi. Yani o imza hiç atılmadı. Ardından Antalyaspor geldi. Samet Aybaba teknik direktör olarak oradaydı. Bursa'da Beşiktaş'a karşı oynadığımızda onların teknik direktörüydü. Başlangıçta birkaç maç oynadım. Sonra aniden kulübeye alındım. İyi idman yapıyordum. Diğer tüm oyuncular soruyordu: “Neden oynamıyorsun?” “Bilmiyorum” dedim. Sonra Türk futbolunun diğer yanını gördüm. Ben ve Deniz Barış, üniversite sahasında kendi başımıza idman yapıyorduk. İdman sahasına girmemize izin yoktu. Antalyaspor beni öylece kenara bıraktı. Deniz Barış ve ailesi olmasaydı ne yapardım bilmiyorum. Deniz bana çok yardımcı oldu. Bir şey lazım olduğunda, yaptığı şeyi bırakıp bana yardıma koşardı. Kendisine ve ailesine gerçekten minnettarım. Ama Samet Aybaba'yı herkes bilir. Futbol oynadığım kişiler Samet Aybaba'yı tanıyor. Onların bahsettiği Samet Aybaba'yı birinci tanımış oldum.
Onun hatası mıydı? - Onun hatası mı? Oynayıp oynamamam kararı onundu. Ama beni oynatmadı. Sebebini biliyorum ama söyleyemem. Türkiye'de onu tanıyanlar ne dediğimi anlayacaktır. Hepsi nedenini biliyor.
Anlıyorum, ama resmi olarak, size bir sebep verilmedi mi? - Hayır, bana söylemezdi bunu çünkü söylemesi mümkün değildi.
Az önce Türkiye'de tacize hiç rastlamadığını söylediniz… - Hayır asla. Türkiye'de gördüğüm Bursaspor'dayken tek şey Kasımpaşa ile oynadığımız maçta oldu. Ben yedek kulübesindeydim. Kulübe çatısının hemen dışında oturuyordum ve malzemeci bana bir havlu uzattı. “Buna niye ihtiyaç var ki?” dedim. Bana “bunu başının üzerine” koy gibi bir hareket yaptı. Meğer bir şey fırlatıp tükürenler varmış. Ama gerçekten karşılaştığım tek şey buydu. Kaleci Harun'un sahada bir taraftarla kavga ettiği maçtı. Bunun dışında hiç taciz, ırkçı taciz, herhangi bir şey yaşamadım.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ferdinand: Çarşıda hiçbir şeye para ödemedim
FutbolArena'dan Alp Ulagay, Bursaspor'un eski oyuncularından Anton Ferdinand ile röportaj gerçekleştirdi.
Anton Ferdinand, 2013'te önce Bursaspor'a kiralık gelmiş ve kısa bir süre forma giymiş, sonra da bir Antalyaspor macerası yaşamıştı. İki yıl önce futbolu bırakan 35 yaşındaki Ferdinand son dönemde ise İngiltere'de BBC kanalı için çektiği ve maruz kaldığı ırkçılığı anlattığı belgeselle gündemde. Onunla hem Bursa'yı ve Türk kültürünü hem de futboldaki ırkçılığı konuştuk.
Birkaç hafta önce İngiltere'de BBC One kanalında yayınlanan ‘Anton Ferdinand Football, Racism and Me' (Anton Ferdinand: Futbol, Irkçılık ve Ben) belgeseli ülkede çok konuşuldu. İngiliz futbolcu Anton Ferdinand'ın 2011'de İngiltere Milli Takımı kaptanı John Terry tarafından ırkçı istismara uğraması sonrasındaki soruşturma, dava süreci ve bunun yarattığı ruhsal, sorunları anlatan son derece duygusal bir belgeseldi bu. Bunun üzerine ben de belgeseli izledim ve Anton'la röportaj yapmak üzerine iletişimcisi Jake Mallen'a başvurdum. Kısa bir süre sonra randevuyu kopardım ve alıştığımız üzere dijital yöntemlerle Anton'un karşısına geçtim. Karşımda, Türkiye'de futbol oynamakla kalmamış aynı zamanda Türk kültürüne son derece aşina sempatik bir eski futbolcu buldum. Zaten belgeselin yanı sıra Bursaspor ve ‘inanılmaz' taraftarlarını, Bursa esnafının cömertliğini de anlattı.
Anton yaklaşık iki yıl önce futbolu bıraktı. Şimdilerde ırkçılıkla mücadele için genç futbolcularla buluşuyor, onlara deneyimlerini aktarıyor. Bir yandan da ailesiyle meşgul. Vaktinin önemli bölümünü onlara harcıyor. Şimdi yedi yaşındaki oğlu futbol oynuyor. “Artık oğlumun zamanı” diyor…
BEŞİKTAŞ'I 3-0 YENDİK, ÇARŞI'DA HİÇ PARA ÖDEMEDİM
Türkiye'deki döneminizden de bahsedebilir miyiz? Neden aniden Bursaspor'a kiralık gittiniz?
- Gitmem gerekiyordu. Çünkü İngiltere'deki hiçbir kulüp beni istemiyordu. Nedenini bilmiyorum Böyle dedim çünkü beni istememelerinin asıl sebebi o olaydı. Chelsea'ye karşı her oynadığımızda, kulübüm ırkçılık hakkında konuşmak zorunda kalacaktı. Kulüpler bu konu hakkında konuşmak istemiyordu. Ama bunun yerine, “Anton iyi biri değil, Anton şöyle biri” diyerek beni almayı reddettiler. Tam o sırada işlerime bakan kuzenime, Türkiye'deki bir temsilciden Bursaspor'a transfer hakkında telefon geldi. Bursaspor'u inceledim, kulübün tarihine baktım. “Tamam, gidelim” dedim. Oraya ilk gittiğimde, bana göre bir yer olduğunu hemen anladım. Şu an başkan olan Erkan Kamat o zaman sportif direktördü. Beni istedi ve Bursa'ya getirdi. Harika biriydi. Zaten hâlâ konuşuyorum onunla.
Gerçekten mi?
- Evet, Erkan ile gerçekten güzel bir dostluğumuz var. Ben oradayken Başkan İbrahim Yazıcı'ydı. Harika bir adamdı. İbrahim ve Erkan Bursaspor'a gelmemin iki sebebidir. Onlara pek çok Türk ile büyüdüğümü ve Türk kültürünü hemen anladığımı anlattım. Bunun üzerine İbrahim ve Erkan, “Tamam, senin İngilizce adın Anton. Türkçe ismin de Ahmet olsun” dedi. Erkan bana hâlâ Ahmet diyor.
Doğu Londra'da, Peckham'da büyürken çevrenizde Türkler var mıydı?
- Evet, büyürken en yakın arkadaşım Osman, bir Türk'tü. Onun evinde hep dolma, lahmacun yiyordum.
Hepsini biliyorsunuz?
- O kültürü öğrendim. Bazı küçük şeyler vardır, bilirsiniz, Mesela İngiltere'de kaba bulduğumuz bazı şeyler Türkçe'de kaba değildir. Mesela bir restorana giderdik. Garson tercümanıma sorardı, “İçecek bir şey ister misiniz?” Tercüman “Hayır, teşekkür ederim” derdi. Siz Türkler, “Cık” yaparsınız. Bu hayır demektir. Ama İngiltere'de bunu yaparsanız kabalıktır. Ama ben Türkçeyi anladığım için, Türklerin nasıl olduğunu bildiğim için kaba bulmam. Çünkü onlarla büyüdüm. Bana göre normal buydu.
Beşiktaş'a karşı 3-0'lık o meşhur maçta oynadınız. O maça dair neler hatırlıyorsunuz?
- Öncelikle bunun büyük bir maç olduğunu biliyordum çünkü Tuncay (Şanlı) bana sürekli “Anton, bu maç çok önemli. Bu maç gerçekten çok önemli” deyip duruyordu. Ben de “tamam, ben de bir sürü büyük maçta oynadım, birçok derbide oynadım. Newcastle-Sunderland'da oynadım, West Ham-Chelsea, West Ham-Tottenham'da oynadım” diyordum. Bunun üzerine dedi ki “Anton, hayır, hayır, hayır. Burası Türkiye. Bu maç çok önemli” dedi. Sonra bana iki yıl önceki maçta iki taraftarın öldürüldüğünü anlattı.
Maça giderken neler yaşandı?
- Vay be dedim. Ayrıca bu maçta Serdar Aziz'in yerine oynayacaktım. Bilirsiniz, Serdar Bursaspor'un altın çocuğuydu, kulübün gözbebeğiydi ve onun yerini alıyordum. Bu yüzden de baskı altına da girdim. “Vay canına! İyi oynamalıyım. Çünkü eğer oynamazsam canıma okurlar” dedim. Kapıya geldik maç günü. Antrenman sahasından ayrılmamızı bekleyen belki bin taraftar vardı. Sonra stada vardık. Birden otobüs durdu ve Bursaspor taraftarları slogan atarak etrafımızı sardı. Tercümana “Ne diyorlar?” dedim ve “Anton, bilmek istemezsin” dedi. “Bana ne dediklerini söyle!” diye üsteledim. “Anton, eminim bilmek istemezsin” dedi. “Bana ne dediklerini söyle lütfen” dedim. “Bu maçı almazsanız buradan çıkış yok” diyorlarmış meğer. Vay canına dedim!
Geçmenize nasıl izin verdiler?
- Kaptanı görene kadar izin vermediler. Sonra kaptan Ömer'i gördüler. Ömer ön tarafa gelip taraftarlara merhaba deyince stada girmemize izin verdiler. Otobüsün etrafında 5-10 bin kişi varmış gibi düşündüm. Stada vardığımda soyunma odasına girdim. Eşyalarımı bıraktım. Olanlardan sonra zihnimi temizlemek, odaklanmak için sahaya çıkmak istedim. Çıktım ve stat tamamen doluydu! Ama “Bu nasıl olur?” dedim, dışarıda 10 bin kişi var ama stat da dolu. Yani o insanların stada girmelerine bile imkân yoktu ve buna inanamadım. Maçı 3-0 kazandık, Türkiye'de hayatımın en güzel anıydı. İnanılmaz, inanılmaz bir zaman, inanılmaz bir maçtı.
Ben bir yerlerde okudum ama Beşiktaş karşısındaki 3-0'lık galibiyetten sonra Bursa'nın eski çarşısında neler olduğunu anlatır mısınız?
- Maçın ertesi günü Bursa'da eski çarşıya gittim. Orada küçük dükkanlar var. Karım o sırada ilk oğluma hamileydi. Bir bebek mağazasına gittim ve çok yumuşak güzel bir battaniye gördüm. “Bunu oğluma almak istiyorum” dedim. Parayı ödemeye gittim. Ama kabul etmediler. “Bırakın ödeyeyim” dedim, adam “Hayır, hayır, hayır. Bursa 3-Beşiktaş 0. Al, al, al” dedi. “Hayır, ödeyeyim” diye ısrar ettim. Ama ödetmediler. O gün, çarşıda gittiğim hiçbir yerde, hiçbir şey için para ödemedim. Her şeyi bedava verdiler. “Vay canına, bu maçın ne kadar önemli olduğunu şimdi anladım” dedim.
Muhtemelen, böyle bir muameleyle karşılaştığınız tek seferdir.
- Kesinlikle karşılaşmadım.
HİKMET KARAMAN AVRUPA TARZI ANTRENÖRLÜK YAPIYORDU
Türkiye'deki genel futbol nasıldı. Yani o dönemki Türkiye liginin kalitesi nasıldı?
- İyiydi. Oynadığım dönemde Bursaspor sanki Premier Lig'de ilk 4'teki Arsenal'de oynamak gibiydi. Her hafta televizyondasın. Her hafta her maçı kazanmanız bekleniyor. Gerçekten ama gerçekten hoşuma gitti. Kalite iyiydi. Açıkçası Premier Lig'den daha düşük bir tempo vardı. Daha çok, yavaş oynanan, teknik bir oyunun olduğu milli maçlar gibiydi. Bir kere teknik olarak iyi olmalısın. Ama gerçekten Bursaspor'da geçirdiğim zamandan çok keyif aldım. Bir futbolcu olarak beni hep takdir eden bir kulüpte oynuyormuş gibi hissettim. Bursaspor taraftarlarının bana ‘Gladyatör' demesinden çok keyif aldım. Türkiye'deki her maçtan önce, sizi tribüne çağırdıklarında gidip alkışlamanız veya yumruk şov yapmanız gerekiyor. Bursa'da her oynadığımda, bunu dört gözle bekliyordum. Bir maçtan önce ısınmada taraftarlara yumruk yapmak için can atıyordum.
Bursa'da teknik direktör Hikmet Karaman'la aranız nasıldı?
- Ben gelmeden önce Ertuğrul Sağlam'ın teknik direktör olduğunu biliyordum. Onunla çalışmayı dört gözle bekliyordum ama ben geldikten bir veya iki gün sonra ayrıldı. Sonra Hikmet Karaman geldi. Türkiye'deki birçok kişi onun çılgın olduğunu düşünüyor ama aslında çok, çok iyi bir teknik direktördür. Diğer Türk antrenörlerle kıyaslarsanız Avrupa tarzı bir antrenörlük yapar. Her şeyi analiz eder. Biz buna İngiltere'de ‘oyunun araştırmacısı' deriz, o da oyunun araştırmacısıydı. Almanya'ya gider, İngiltere'ye gider, izlemek için Fransa'ya gider. Sonra da orada izlediklerini Türkiye'ye getirir. Ben oynamaya başladıktan sonra sadece bir maç kaybettik galiba. Çok çok iyi bir ekibimiz vardı.
Galiba sadece Fenerbahçe'ye kaybettiniz…
- Evet, sadece Fenerbahçe'ye kaybettik. Ama onun dışında her maçı kazandık ve Karaman sayesinde rahatlıkla kazandık. Bize verdiği bilgilerle sahada kendimizi ifade etmemize izin verdi. Harikaydı.
Sonra Antalyaspor'a üç sezon için imza attınız. Sezon başında birkaç maç oynadınız. Ondan sonra ne oldu?
- Ben, bilmiyorum. Kontratımla ilgili bir şey vardı. Ondan önce, aslında Bursaspor'a imza atmam gerekiyordu. Sezon bitmeden paramı ve Bursaspor ile her şeyi zaten kabul etmiştim. Ama ben imza atmadan önce Başkan öldü. Ama İbrahim Yazıcı öldükten sonra gelen yeni Başkan önceden anlaştığımız parayı ödemek istemedi. Yani o imza hiç atılmadı. Ardından Antalyaspor geldi. Samet Aybaba teknik direktör olarak oradaydı. Bursa'da Beşiktaş'a karşı oynadığımızda onların teknik direktörüydü. Başlangıçta birkaç maç oynadım. Sonra aniden kulübeye alındım. İyi idman yapıyordum. Diğer tüm oyuncular soruyordu: “Neden oynamıyorsun?” “Bilmiyorum” dedim. Sonra Türk futbolunun diğer yanını gördüm. Ben ve Deniz Barış, üniversite sahasında kendi başımıza idman yapıyorduk. İdman sahasına girmemize izin yoktu. Antalyaspor beni öylece kenara bıraktı. Deniz Barış ve ailesi olmasaydı ne yapardım bilmiyorum. Deniz bana çok yardımcı oldu. Bir şey lazım olduğunda, yaptığı şeyi bırakıp bana yardıma koşardı. Kendisine ve ailesine gerçekten minnettarım. Ama Samet Aybaba'yı herkes bilir. Futbol oynadığım kişiler Samet Aybaba'yı tanıyor. Onların bahsettiği Samet Aybaba'yı birinci tanımış oldum.
Onun hatası mıydı?
- Onun hatası mı? Oynayıp oynamamam kararı onundu. Ama beni oynatmadı. Sebebini biliyorum ama söyleyemem. Türkiye'de onu tanıyanlar ne dediğimi anlayacaktır. Hepsi nedenini biliyor.
Anlıyorum, ama resmi olarak, size bir sebep verilmedi mi?
- Hayır, bana söylemezdi bunu çünkü söylemesi mümkün değildi.
Az önce Türkiye'de tacize hiç rastlamadığını söylediniz…
- Hayır asla. Türkiye'de gördüğüm Bursaspor'dayken tek şey Kasımpaşa ile oynadığımız maçta oldu. Ben yedek kulübesindeydim. Kulübe çatısının hemen dışında oturuyordum ve malzemeci bana bir havlu uzattı. “Buna niye ihtiyaç var ki?” dedim. Bana “bunu başının üzerine” koy gibi bir hareket yaptı. Meğer bir şey fırlatıp tükürenler varmış. Ama gerçekten karşılaştığım tek şey buydu. Kaleci Harun'un sahada bir taraftarla kavga ettiği maçtı. Bunun dışında hiç taciz, ırkçı taciz, herhangi bir şey yaşamadım.
Röportaj: Alp ULAGAY
Kaynak: Futbol Arena - https://www.futbolarena.com/bursaspor/anton-ferdinand-bana-gladyator-demelerinden-buyuk-keyif-aldim-385785h/
En Çok Okunan Haberler